EDİP YÜKSEL - NORŞİNDEN ARİZONAYA

Norşinden Arizonaya

“Sıradan bir Adamın Sıradışı Öyküsü !”

Edip Yüksel, Youtube fenomeni ! Siyasal ve Sünni İslamın baş belası, “mürted” ilan edilip hala nefes alabilen ender insanlardan. Her videosuna “Merhaba Ben Edip !” ile başlaması, samimiyeti, İslama olan genel geçerin dışındaki  bakış açısı ve cesur eleştirileri onu Youtube mecrasında en çok izlenenler arasına sokmuştur. Hatta onun videolarını kırpıp kendi Youtube kanalında yayınlayanlar bile bu izlenme başarısından nasiplenmişlerdir.

Edip Yüksel, Türkiyenin Siyasal İslam mecrasının en tartışmalı isimlerinden, günümüzde ise İslamda Devrim hareketinin baş aktörlerinden biri, belkide en sivri olanı. Ozan Yayıncılık tarafından 2015 yılında yayımlanmış 620 sayfayı aşan  Biyografik bir eser bu kitap. Otobiyografi olmasına rahmen hayatı üzerine bu kadar tarafsız bir kitap yazabileceği aklıma gelmezdi doğrusu. İnsanoğlunun temel dürtüsü her zaman kendini kaf dağının tepesine koymaktır nitekim. Ancak dağın tepesinde ararken Edip’i (kendisi böyle hitap edilmesini isterdi herhalde) yanı başınızda oturur buluyorsunuz bu kitabını okurken.
Kitabın içeriğine geçmeden kitabın fiziksel yapısına kısa bir eleştiri yapmak istiyorum. Baskı meselesi malesef  Türkiye’de pek ciddiye alınan bir konu değil. Yayınevlerinin hala aşamadıkları sayfa düzeni sorunu ve sayfadan kar edelim diyerekten ufaltılan yazı fontu ile okumayı zorlaştırmak için Yayınevlerimiz her türlü marifeti göstermek için ellerinden geleni artlarına bırakmazlar. Malum kitap 600 sayfa üzerinde, ancak kitabın boyutunu bari biraz daha büyük tutsalardı da rahatlıkla okuyabilseydik. Ama bu mesele farklı bir yazımızın konusu olacak, bunu orada tartışırız.
Dönelim Edip’in kitabına. Kitabın Türkçesi inanılmaz güzel. Anlatım akıcı muhteviyat dolu. Çoğu okuyucu dolgu sayfalara karşı hem çekimser hem de ürkek kalır. Ancak bu kaygınızı   Edip’in bu 600 sayfalık kitabını okurken bir kenara bırakın gitsin. Eğer Türk Siyasi hayatına ve yakın tarihimize ilginiz var ise “Akıncılar” ismini duyduğunuzda merakınız artacaktır. Dikkatli ve hafızası güçlü okuyucular kitapta geçen dönemin hassasiyetlerini bilirler. Komünist- Sosyalist çizgideki gruplaşmalar ile Milliyetçi-Ülkücü çizgideki siyasal gruplaşmalar arasında kalan 1980 öncesi sokak çatışmalarında Siyasal İslamın nerede olduğunu görmek ve analizini birinci ağızından dinlemek kitabı tam bir tarihi vesika haline getiriyor. Genel itibari ile bu döneme ait siyasi tarih çoğu zaman yakın tarih kitaplarında pas geçilmiş, ya da yayın dünyamızdaki sol tandanstaki romantik eğilim sebebi ile yeni nesle anlatılma zahmetine girilmemiştir. Muhakkak Siyasal İslamın kendi kültürel yayın dünyasında bunları anlatan ve sol cenahın romantik sunum hali ile sunan onlarca kitap vardır. Ancak bunların içinde o davaya liderlik etmiş ve sonrasında da  davasını ve tüm hayatını değiştirebilmiş (hatta hayatı pahasına! ) bir insanın bakış açısından ele alınan bir anlatım bulamazsınız. Edip Yüksel’in kitabı ise tam da böyle. Eşsiz ve yakın tarihin gölgesinde yazılmış ve alışılmışın dışında bir otobiyografi.
Geçenlerde bir TV programında meşhur sinir bilimci Sinan Canan’ı dinliyordum. Ülkemizin az çok okuyan  insanının biyografi okumadığını söylüyordu. Bunun büyük bir eksiklik olduğunu ben de Edip Yüksel’in kitabını okurken hissettim.
Kitabı kısaca analiz edersek, kitabın ilk bölümleri Edip Yüksel’in 1980 öncesi Türkiye Siyasal yaşamına tanıklığı ve “Akıncılar” grubu nezdinde o çalkantılı günlerini içeriyor, ikinci bölümünde ise onun Akli ve Ruhsal değişimi neticesinde verdiği mücadeleyi görüyoruz. Tabi buna bir de hayatta kalma mücadelesini de eklemek gerek.
Geçirmiş olduğu değişim bir çoğumuzun hayal sınırlarını zorlar, gerçekten büyük cesaret isteyen bir mesele. Bir insanoğlunun üstelik bizimkisi gibi bir toplumda böylesi büyük bir yol ve rol değişikliği, ancak kadere razı gelmemek veya “kaderin” tam kendisi olarak görülebilir. Yaşadığı değişimin inanılmaz öyküsünü kitabında bulacaksınız. Üstelik bu değişimi öncesi ve sonrasını karıştıraraktan değil, tam bir farkındalık içinde anlatması ayrı bir değer. Örneğin Cat Stevens yani Yusuf İslam ile yapılan söyleşilerde geçirdiği değişimi klasik bir günahkardan hidayete eren derviş misali dinlersiniz. Önceki hayatın tahlili yoktur, sadece inkarını ve bir tarafı boklayıp bir tarafı aklamasını duyarsınız. Edip Yüksel de ise önce ve sonraya tümden bir hakimiyet  görürsünüz. Anlamaya çalışmanın zorluğundan kaçınmadan kendi hayatını tahlil eder. Kitap yazarın yaşadıklarını okurun gözüne sokup marjinalliğini pekiştirmek için değil, “ibret” ve yol gösterici olması temennisi ile yazıldığı hissini güçlü bir biçimde verir.
Cezaevi yılları ise ayrı bir başlık ile alınmalıdır. O dönem üretilen Kaosun nelere mal olduğunu ve o kaosun sürmesi için cezaevlerinin nasıl kullanıldığını, ülkemiz insanının bir neslinin nasıl 1980 sonrası oluşturulan yeni dünya düzenine boyun eğdirildiğini görüyoruz.


“Sıradan bir Adamın Sıradışı Öyküsü !” alt başlığı ile ziyadesiyle sıra dışı bir insanın öyküsünü okuyoruz Edip Yüksel’de. İnancın da her şey gibi sorgulanır olabileceğini, sorgulanmayan bir hayatın gün gelipte sorgulanacağını da hatırlatması açısından önemli. Okuyun işte.

Popüler Yayınlar