Hayvan Çiftliği Üzerine
Hayvan Çiftliği Üzerine
Efendim, günün birinde bir çiftlikteki tüm hayvanlar efendileri insana karşı ayaklanıp, çiftliğin yönetimini hayvanlar arasında eşitlikçi bir yönetim amacı ile ele geçirip insanı def etseler nasıl olurdu? Üstelik kendi aralarında hiçbir üstünlük ve ayrıcalık olmayacağı düşüncesi ile yapacaklarsa, buna “HAYVAN GİBİ *DEVRİM” denmez mi?
Meşhur George ORWEL’in “Hayvan Çiftliği”nden bahsediyoruz üstadım. (Bu arada gerçek ismi Eric Arthur Blair’dir, ancak burada yazım sanatında kullandığı adı ile anılacaktır.) Bu kitabının da, diğeri yani “1984” kadar meşhur olduğu kitap kurtları arasında bilinir. Ben de taze okuyup bitirdiğimden üzerine bir kaç kelam etmek isterim.
Öncelikle kitabın 1945 yılında yazılmışlığı ile başlayalım. İkinci Dünya Savaşının sonuna doğru, Kızıl Devrimin 1917 Ekiminden sonra 1922 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin kurulması ile sarsılan dünyanın aydını olarak George Orwell tüm insani rahatsızlığını bu kitaplarında dile getirmiştir.
Peki Sovyetlerin bu kadar rahatsız verici durumu nedir?
Neden insanlara “eşitlik” kelimesi ile başlayan “komünal” yaşam biçimi itici gelmiştir? Kimileri bu yeni yaşama biçiminine ”insan tabiatına aykırılığı” gerekçesiyle karşı çıkmış, kimileri de tam tersi “insan tabiatına uygunluğu” nu savunmuşlardır.
Yazarımızın “Diğer hayat paydaşlarımız olan hayvanlar arasında bu komünal yaşam sistemi hayata geçirilmiş olsa ne olurdu ?” diye düşünerekten bu başyapıtı yazmış olduğuna kani gelerek devam edelim.
Çiftlik hayvanlarından ömrünün sonuna gelmiş olan bilge ve yaşlı (zaten yaşlı olmadan bilge olmak mümkün değil!) bir domuz gördüğü bir rüya üzerine tüm hayvanları ahırda toplayarak hayatının en büyük nutkunu çeker. Yaşlı Domuz der ki ! “Tüm Hayvanlar Eşittir ! Tüm kötülüğün başı ve çıbanı “insanoğludur”. O güne değin insanoğlundan türlü türlü zulüm gören bu hayvancıklar da “bu doğru diyor yav !” diyerekten aydınlanıverirler. Yaşlı Domuz ayrıca tüm “Dört ayaklı” ve tüm “kanatlıların” dost, “iki ayaklı” ların ise düşman olduğunu söyleyerek hayvanların zihnine manifestosunun fikirlerini eker. Yaşlı Domuz “mortu” çekip gittikten sonra da gelecek olan “HAYVAN DEVRİMİ”nin fikir babası yani bir nevi KARL MARX’ı haline gelir. Üstelik söyledikleri Marx’ınkiler gibi uzun uzadıya yazılmış, koca koca ciltlere sığmayacak bir fikirler deryası da değildir. Ahırın duvarına yazılan 7 Emirden ibarettir. Buna da “Animalizm” ismini vererek yazar “izm”lere bir yenisini daha eklenmiştir.
Gün gelip çiftliğin insanoğlundan kurtuluşu gerçekleşir. Bizim hayvanlarımız “Komünal” yaşam ile böylece tanışırlar. Kimse kimseden üstün olmayıp, herkes eşit payda üretimden nasiplenecektir. Atlar, tavuklar, koyunlar gibi bilumum hayvanat ile yepyeni bir çiftlik yaşamı kurulmuştur. Ancak heyhat gel gör ki “HAYVAN” bunlar, öyle eşitlik olacak iş midir ? Ve gel zaman git zaman Hayvanlık ortaya çıkar! Emek harcarken kimileri bir diğerinden daha çok çalıştığı fikrine ulaşır ve iş bozulur tabi ki de. İşte bu kimileri diğerlerine bakar ve “ulan ben bu lavuklardan daha akıllıyım” der. Romanda hizipçilik çıkartacak hayvan rolü de devrimin fikir babası olan hayvanın soyu DOMUZA verilir. Sistemin devam edebilmesi için fikrin diğer hayvanlar tarafından anlaşılması gerekmektedir.Domuzlar burada (daha akıllı olduklarından!) propaganda ve sistemin anlatılması işine soyunurlar. Herşeyi organize eder ve tüm hayvan fertlerin dönecek çark içindeki rollerini dağıtırlar. En sonunda sistemin yönetici sınıfı koltuğuna yerleşen Domuzlar olayların akışından gelen ayrıcalıklarını bir hak kazanımına döndürerek devrimlerinde olmayacak olan “sınıf” kavramını hayata geçirirler. Diğer hayvanları “işçi sınıfı” olarak nitelerken kendilerini ise “yönetici sınıf” konumuna yükseltirler. Zamanla da bu ayrıcalıklı sınıf bir tür “Politbüro” kademesi ile gelişip sonunda “Napoleon” isimli bir Domuzun tiranlığı ile yükselir. Bu baskıcı sınıfın ulaştığı en üst nokta ise, devirdikleri “İnsan” olacaktır. Hem de sadece geliştirdikleri yönetim sistemi benzerliği olarak değil, ruhsal ve fiziksel olarak da “insanlığa” ulaşırlar!
1950 lerden itibaren kitabın soğuk savaş döneminde komünizme karşı en büyük eleştirisel yazım metni olarak algılandığını hatırlatalım. Bu çıkarım ancak o dönemin durumu için beklenen bir yorum olabilir. Sovyetler Birliğinin tarihe karıştığı günümüz şartlarında ise böyle basit bir okuma yapmak yeterli olmayacaktır. Komünizm söylevindeki tüm haklılığına karşın, yaşam şansını Rusya’da harcamıştır. Ardından gelen yönetim ise bu sistemin neye dönüşebildiğini tüm dünyaya göstermiştir.
Peki günümüzde vahşi kapitalist sistem içerisindeki tüketim toplumunun ekseninde dönen dünyada bu kitap bize ne anlatabilir? Bu sorunun cevabını Orwell kitabın sonundaki Domuzlar ve İnsanlar arasında geçen konuşmanın içine saklamış. Ancak bu cevabını burada paylaşmak niyetinde olmadığımı belirtmek isterim. Zaten bu yazılarımızın amacı kitapların okunmasıdır. Burada kitap kritiği üzerine yoğunlaştığımızı arz etmek isterim.
Orwell in bu kitabı ancak “1984” kitabı ile birlikte ele alındığında bizlere gelecek hakında bir şeyler fısıldayabilir. Benim çıkarımıma gelirsek ”Tek düzen” yani “Yeni Dünya Düzeni” yolunda “Komünizmin” sadece bir adım olduğunu ve bunun götürdüğü yolun sonunun insanoğlunun hayrına olmadığını söylemem gerek.
SONUÇTA TEK DÜZEN = TEK HAKİM SINIF
Kitabımızın en büyük sorusu ise ...
DOMUZLAR MI GİDEREK İNSANLAŞTI, YOKSA İNSANLAR MI DOMUZLAŞTI ?