Queensryche – Operation Mindcrime


Queensryche – Operation Mindcrime


Yıl 1991 olması gerek, Türk özgür radyoculuğunun bitmesinden önceydi, sayısız güzel radyo kanalları reklam ve para kaygısı olmayan amatör bir ruhla üst seviyelerde bizlere dünya müziğini tanıtıyorlardı. O güne değin ancak TRT radyoları ve televizyonunun bize sunabildiklerinin dışında alternatif bir bilgi kaynağımız oluyordu. Kimileri için özel televizyon kanalları bir dönemin başlangıcı sayılırken, birçoklarımız için bu özgün ve özgür radyo kanalları başlarında oturup, adam gibi müzik dinleyebildiğimiz gerçek bir değişimin öncüleriydi.

O dönem de çok sevdiğim ve ikinci el olarak aldığım “Sansui” marka  japon amfimin radyosunu akşam işten gelip yorgun argın açtığımda bitmekte olan radyo programının bitiş konuşmasını yakalayabilmiştim. “Queensryche” adını o gece duymuştum, ama bir kenara yazabilecek kadar bile anlayamamıştım isimlerini. Radyo spikeri söz konusu grubun bu  az sonra dinleyeceğimiz eserinin “Operation Mindcrime” isimli albümlerinden olduğu ve bir “konsept” albüm olduğunu belirtmiş ve ardından parça başlamıştı. Önce bir hastane ortamı atmosferi ve ardından “Hayır”
diye haykıran bir insan sesi ve ardından da patlayan bir giriş. Tabi ki benim için ve o dönemde duyup dinlediklerimizden farklı bir müzik ile karşı karşıyaydım. 80’ler salaş ve düzenden uzak müzikal anlayışı dışında di-siplin ama aynı ölçüde özgür olunabileceğini sunan ve adına da “Progressiv Heavy Metal” adını verdikleri yeni bir Rock akımıydı icra ettikleri. Jazz Fusion ile Klasik Müziğin birleşkesinden oluşan ve çoğunlukla da en iyi eserlerini “konsept” albüm adını verdikleri bir konu veya hikaye bütünlüğü ile sıralanmış, kurgulanmış, bir tür Rock Operalarıydı bunlar.
Queensrcyhe adındaki bu grubun “Operation Mindcrime” (Akıl Suçu Operasyonu) isimli albümü bu alanın en iyi örneğiydi, hatta Heavy Metal dünyasında en çok satan ilk 10 albüm arasında yerini almıştı.
Albümün hikayesi ise, bir hastane de başlar, ana karakter ve aynı zamanda öyküyü anlatan, komadan veya uykudan uyanır ve “hatırlıyorum” der ve öyküsünü anlatmaya başlar. Tam 15 bölümlük bir hikaye anlatılır, bir tür Hasan El Sabbah benzetimi bir öyküdür, fanatik bir grup tarafından işlenen politik cinayetler ile başlayıp önce aklın mı yoksa kendisinin mi cinayetleri işlediği çelişkilerini barındırır hikaye. İşte bu noktada o gece dinlediğim parça ise hikayenin başına döndürür. Solist Geof TATE’in muhteşem 4 oktavlık sesi belki bu başarının en büyük sebebi, böylesi zaten bir sesi içinde bulunduğu müzik camiasında pek rastlanılmamaktadır. Genelde rock solistleri ya 1 en fazla 2 oktav da söyleme zahmetinde bulunurlar.
Ama en çok da kendilerini söz yazımında ayırırlar, söz ise bu piyasada bir sanatçının en önemli referansıdır. Niyetini zaten kelam ettiğiyle ilan eder insanlara, eğer derdi para, şöhret ise söyleyecekleri insanların duymak isedikleri olacaktır,  ama derdi para değilse, o zaman söyleyecekleri insanları rahatsız edecektir ki, ruhun “rock” hali böyle bir şey olmakta.

Popüler Yayınlar