İstanbul – Muş ve Tezhip

İstanbul – Muş ve Tezhip

Şimal’in dünyayı şereflendirmesinin ardından, dokuz aylık bir süre- ci içerecek izin dönemim başlamış oldu. Ağrılar, sızılar iki ayda büyük ölçüde geçince evde oturmak işkenceye dönüştü diyebilirim. Kendi spor kıyafetlerimizi kendimiz dikebilmenin hayali içinde dikiş kursuna git- meyi arzuluyordum. İsmek kurslarında Küçükçekmece’ye başvurdum an- cak yoğun talep dolu kontenjan! ‘’Peki açık kurslar nedir?’’ diye sordum o zaman kayıttaki beye, sadece tezhip dediydi. Sanki bunu çok uzun zaman önceden biliyormuşum gibi geldi desem, bilmem inanır mısınız?


Aslında daha önce zihnimde hat eğitimi almayı planlamıştım. yazar krampı diye teşhis ettikleri bir çeşit hareket bozukluğu var bende 2003 senesiydi yanlış hatırlamıyorsambirandaparmaklarımkalemitutmayıunuttu.ve yazı yazamaz hale geldi. Sanırım o dönemde çalıştığım iş sebebiyle yoğun yazı yazmaktan olsa gerek, isyan ettiler. tedaviler iyileştirme çabaları fa- lan fazla yardımcı olmadı bu durumun düzelmesine. Hat eğitimi demiştim ya, aradaki ironi çok hoşuma gidiyordu aslında. Düşünsene derdim kendi kendime yazar krampı olan bir hattat. Ama kısmet tezhibeymiş ve bunu daha önce biliyorduymuşum.


İlk gün gidip hocayla tanıştım Sümeyye Baygül hanımefendi Kendisi güzelsanatlar tezhip bölümü mezunu. Hanımefendi dediysem öyle altmışlarında falan değil otuzların başlarında genç bir hanım. Sorunumu anlattım ‘’denemeden bilemezsin’’ dedi . Başladık bismillah diyerek.Ve gerçekten çok hoşuma gitti. Belki karşıdan bakan bir gözün kolaylıkla fark edemeyeceği o ayrıntıları güzelleştirme düşüncesi çok güzel bir şeydi. Bakmaktan görmeye doğru giden yollardan birine girmişsin hissi veriyor bu iş insana.
Size birazda pazartesi günlerimden bahsetmek isterim.(Bu arada siz derken belki o siz benim, Şimal’in ve Murat’ın yirmi yıl sonraki halidir. Eğer öy- leyse kızım sana bugün buradan bir selam göndermek isterim.) Pazartesi günleri demiştik. Ayaklı kültür kumpanyasının sabah 6:30 da kendileri- ni yola vurdukları gün. Sabah 5:30 gibi kalkılır tabii bir akşam önceden hazırlanmış çantalar olmalı. Sırt çantalarında aikido kıyafetleri, sırtlarında asılı iado kılıçları ve ney, Murat’ın önünde kanguruda Şimal, Canon 20d fotoğraf makinesi üç lens ile birlikte, laptop ve şarj aleti, kamera ve şarj aleti bugünkü teknolojiyle makineden fazla yer tutmaları ne kötü, benim tezhip çantam, kağıtlarım, mührelerim, boyalarım. Şimalin bezleri, kıyafetleri, maması, en komiği de kocaman katı meyve sıkacağı tabii hanım efendi doğal beslenecek almak şart. Bunları yüklenmiş olarak Kocamustafapaşa’dan çapa’ya kadar yürüyüp otobüse bindiriyordu Murat bizi.


Tabii Sefaköy’de de dede karşılıyordu. Böyle bir sekiz ay geçti. üç gün annemlerde dört gün evde . Ama değdi mi diyecek olsam şimdi büt- ün gün evde oturan biri olarak, fazlasıyla cevabı gelir. çünkü biliyo- rum ki bundan daha fazla imkana sahip, ama basireti bağlı insanlarda var. O yüzden insan kıvılcımlara ileride bir orman yangını olabilecekleri bilerek bakmalı yada ben en azından öyle yapmaya çalışmalıyım.

ve Son olarak İstanbul’da başlayıp Muş’ta nihayete eren Kelime-i Şahadet kendime hediye etim. Bu çalışmanın ne kadar macera geçirdiğini tah- min bile edemezsiniz. Öncelikle üstünde emeği olan insanlara teşekkür etmek isterim kâğıt temini için sevgilime, kağıt boyama için an- neme, aher yapımında 1 saat yumurta ve şap çırptığı için babama, Pundu kollayıp masanın üzerine çıkıp yüzde 10’un boyayan kızıma, Aher olmasaydı son anda işimi sabote edecekt i, Muşta halk eğitim merkezinde çalışmama izin veren Sevim hoca’ya ve bu bütün işler için Sümeyye Hocaya teşekkür etmek isterim. Bu kadar şeyden sonra sen ne yaptın diyeceksiniz. İşte aşağıda. Hat Sami Efendi, hakkını helal etsin.


Eda BAYHAN

Popüler Yayınlar