Güneşin Gölgesi – Collateral

Güneşin Gölgesi – Collateral


Gerek garip ismiyle, ve bir türlü isminin türkçeye aktarılmasında zor-luklar yaşandığı bilinen “Collateral”in ülkemizde “Tetikçinin Gecesi” gibi tercüme edildiği, ancak sö- zlüklere bakıldığında “temi- nat”, “paralel”, “tamamlayıcı” olarak karşılığı bulunan ünlü Amerikalı yönetmen “Michael Mann” nin 2004 yılında çevirmiş olduğu film- in başrol oyuncuları Tom CRUISE ve Jamie FOX’un paylaştığı bir başyapıt.
Filmi bu sayfalara kadar taşınmasına sebep olan ise kurgusu ve unutulmaz anları. Senaryo basit olarak Los Angeles’a elindeki “kontrat”ları bitirmek üzere gelen “Vincent” isimli (Tom CRUISE) kiralık katilin, taksi şöförü olan “Max” (Jamie FOX) ile yollarının kesişmesi üzerine kuruludur. An- cak burada her hikayede olduğu gibi karşılaşan yada çatışan karak- terlerin aksine, sanki filmdeki iki karakter, aslında tek bir insanmış gibi, her iki yönün çelişkilerinin irdelendiği bir durum söz konu- sudur. Sanki onca kovalamaca, onca aksiyon içinde bu çatışma herşeyin önüne geçmektedir.
Tom CRUISE’un oynadığı “Vincent” karakteri, Nihlist bir söylem ile “anlamsızlığın” anlamını vurgular, insanoğlunun medeniyetinin “ölüm” ile yüzleştiğinde, samimiyetini ve gerçekliğini yitiriverdiğini vurgu- lar. Jamie FOX’un oynadığı “Max” karakteri ise tüm umutsuzluğuna rağmen “İdealize” etmiş olduğu hayallerine tutunmuş, gerektiğinde bunlar için en yakınlarına yalan söylemekten çekinmeyen, ama du- rup beklemekten, sinmekten başka seçimi olmadığını sanan biridir.
Görünenin ardında yatan ise Ölüm taciri bir Nihlist ile Umut taciri bir İdealistin kavgasıdır. Belki de tek bir insanın kendi monoloğudur iki karakter. Ama Filmin gidişatında iki ayrık gibi gözüken fikrin aslında bir diğerini beslediğini görürüz. Nihlism onca karamsarlığına rağmen İdealizmin kendisini gerçekleştirmesini yada başka bir şeye dönüşmesini, mutasyonunu sağlar. Filmde “İnsan Katili” yada diger bir bakışla “İdea Katili” Vincent umutlarını yarına bağlamış Şöför Vincent’ı hayatında ertelediği, çekindiği arzularını, değerlerinin peşinden gitmesi için sürekli teşvik eder ve hatta sabote eder. Hastane de yatan annesinin yanına birlikte giderek onun özel hayatına bile karışmaya başlar, O gece tanıştığı ve kartını aldığı kadını aramasını, hayatın ertelen- emeyecek kadar kısa olduğunu anlatmak ister. Belki de gecenin sonun- da onu öldüreceği gerçeği karşısında vicdan azabı çeker. Nihlist söylemi ile Vincent adeta akıllara Frederich Nietzhce’yi hatırlatır. Önüne gelen herşeyi yok edip, küllerinden “Böyle Buyurdu Zerdüşt” deki gibi bir “Üst İnsan” yaratan Zerdüşt, sanki Los Angeles yollarında bir Taksinin arka koltuğunda oturmuş, başkalarının cinayetlerini işlemeye devam etmek- tedir. Öldürüp yaratacağı İdealist Şöför Max ise Zerdüşt’ün dönüştürmek istediği “üst insan” dan başkası değildir.

Ayrıca filmin belki de ölümsüz sahnesi, iki karakterin taksi içinde giderken durup yolun ortasından geçen çakalları izlemeleridir. Sahne gerisinde çal- maya başlayan Audioslave’in “Shadow of the Sun” ise belkide hikayenin karakterlerinin yalnızlığını ve hikayenin ruhunu en iyi an- latan parçasıdır. Yönetmene sorulduğunda, bu sahnede vurgulanan tetikçi “Vincent”in yalnızlığı ve varlığıdır. Los Angeles gibi şehirde yoldan geçen çakalların yarattığı ironi ile tetikçi ile taksicinin varlıklarının bu dünyadaki varoluşlarının aynı zamanda ironisidir.

Vincent ile Max’in taksideki sessizliğine sebep olan yoldan geçen çakal sürüsüne duydukları şaşkınlığa izleyicide müdahil olur. Arka planda çalan Audioslave’in “Shadow Of The Sun” adeta izleyiciyi de “tribal” (esrim) durumunun içine çeker. Hayret edilecek olanın taksi içinde oturan bir tetikçi ve taksi şöförünün varlıklarının gerçekliği mi ? yoksa yoldan geçen çakalların varlıklarının gerçekliğimi ? 
Ancak dikkatlice bakılılıp düşünüldüğünde, aslında bu sahnede sorgulanan izleyicinin varoluşunun sorgulandığı olduğu görülür.
Sahnenin film içinde anlık bir akılda durgunluk anı, yani kurguya anlık bir müdahale yapan yönetmen izleyicinin kendi gerçekliğini sorgu- latmak istediği aşikardır. Aslında oynanan bir “Gölge Oyunu”dur. Ama bu sefer tam tersten ışığın verilmesiyle. Yani ışık perdenin ardından değil de, perdenin önünde izyeleyenlerin arkasından ışığı vererek, izleyicinin bir anlığına gölgesini perdeye vurdurur. Hikayenin akışında anlık duraksama ve insan oğlunun kendi kendine olan sorgusu çıkar ortaya onca toz du- mana rağmen “Aklın gölgesi” düşer perde üzerine. Fondaki Audioslave’in sözlerinde ise “Güneşin Gölgesi”nin izleri düşer.
Sana sebebini anlatabilirim, İnsanların neden yalnız öldüklerini, Sana sebebini anlatabilirim, İnsanların neden akıllarını yitirdiklerini, Sana sebebini anlatabilirim, Güneşin Gölgesini…

Popüler Yayınlar