DİJİTAL FOTOĞRAF’DA GÖRÜNTÜ KAYDI VE DİJİTAL SÜREÇ
DİJİTAL FOTOĞRAF’DA GÖRÜNTÜ KAYDI VE DİJİTAL SÜREÇ
Aslında bu yazıyı geçen kıştan bu yana hazırlamayı planlıyordum, ancak kısmet bu sayıyaymış. Efendim konumuzun çıkış öyküsü bir dostumun Photoshop ve dolayısıyla dijital müdahalelere karşı çıkışıyla başlar. Aslında hakkını da vermeliyim, bir dönem için bende aynı düşünceyi paylaşıyordum, ancak Dijital Fotoğrafçılığın ne olup olmadığını öğrenme yolculuğumda (Hala devam etmekte olduğunu belirteyim.) en önemli duraklarından biri Adobe firmasının şu an 3.3 versiyonu ile endamı arz eden “Lightroom” programı olmuştur. İlk DSLR mi elime aldığımda, artık tamam gerçek anlamda “fotoğraf” çekebileceğimi düşünmüştüm, ne yazık ki aslında eksik düşünmüşüm, bu “dijital fotoğraf” çekebileceğim anlamına geliyordu.
Geleneksel “fotoğrafçılık” aslına bakılırsa dijital ile beraber hakkın rahmetine çoktan kavuştu, kavuşan sadece filmli makine değil, aynı zaman da onun fotoğrafı üretim süreci ve şekliydi de. Kimilerimiz ah o eski günler ah diyebilir. Bende eski filmli makina sisteminden geliyordum, tabiki benim gördüğüm ve kullandığım makineler profesyonel değillerdi, ancak fotoğrafı çekip, film makarasını fotoğraf stüdyosuna götürüp, banyosunun ardından hangilerini bastıracağıma karar verdikten sonra fotoğrafları görme şansını elde ediyordum. Dijital’in Film’li sisteme olan öldürücü “kitlesel tüketim” darbesi 2000 yılı sonrasına denk gelmekteydi. Öncesinde muhakkak vardılar, ancak benim takibim “Tarayıcı” denen aletlerin 1990 lardan sonra ortaya çıkışı ile başlıyordu. “Sensör” özellikle de “CMOS” Sensörler ulaşılabilir ve satın alınabilir hale gelmekteydiler. Tarayıcılarda yaşanan büyük ilerleme sonunda, kendisini Fotoğraf makinelerine taşımıştı ve ilk çıkan dijital fotoğraf makinelerinin atası olan Tarayıcılar sensörlerinin tecrübelerini de beraberin de getirmişlerdi. O dönemde ciddi anlamda Tarayıcı Teknolojisi ile meşgül olan EPSON ve CANON bu alanda en büyüklerdi. EPSON aynı alanda baskı teknolojisini de katarak Fotoğraf Dünyasında Tarayıcı ve Baskı Teknolojisi ile yoluna devam ederken, Canon Fotoğraf Makinesi pazarındaki başarısını Tarayıcı pazarındaki başarısı ile birleştirivermişti.
Canon muhakkak ki ilk Sensörü Fotoğraf Makinelerine taşıyan firma değildi. Ancak onun Fotoğraf Makinesi pazarındaki yeri sağlamdı.
Gelelim Fotoğrafçılığın o romantik sorununa, Film’li mi ? Yoksa Dijital mi ? Bu sorunun cevabını zaten yazının başında verdik, mefta olan Film’li Fotoğrafçılığın arkasından rahmetle anıp, yeni doğanımız olan Dijital’e kulak vermekte fayda var.
Çok söylemişimdir zamanında ve çokça da arkadaşlarımdan duyarım bunu. Ama o arkadaşlara bir haberim olacak, elinizde tuttuğunuz Dijital Fotoğraf Makineniz zaten o müdahaleyi yapıyor. Hemde bunu yaparken satın almış olduğunuz ürünün tasarımında bu müdahale ekleniyor. Neden mi ? Çok basit Sensör den geçen bilgi ‘DATA’ eğer işlenmese hafıza kartınıza nasıl geçecek, JPEG olarak kayıt tercihi olan tüm fotoğraflarınız eksik, kayıplı ve makinenizin o anki müdahalesine tabii olacak. Bununla ilgili yazımın sonunda ilgili kitap, makale ve notların bulunduğu linkleri ekleyeceğim. Peki arkadaş adamlar bizi kafalıyor mu, yani bize sattıkları bu makinelerin böyle bir kusuru var, birde karşımıza geçip sattıklarının kusursuz fotoğraf ürettiğini söylüyorlar mı ?
lightroom3
Hayır öyle değil, kusur var ise, bu kusur bizlerin ancak, “Fotoğraf” sanatı ve eyleminin denklaşöre basmanın dışında bir tekamüliyete erdiğini fark edemeyen bizlerde.
Bana göre bir Cep Telefonunun mercimek kadar lensi ve sensörüyle fotoğraf çekebileceğinizi size söyleyen ve bunu ürünleride size öyle bir fiyata satan üreticilerin yanında DSLR Fotoğraf makinesini satan ama size o kadarını vaad etmeyen üreticilerin dürüstlüğü tartışılmaz bile.
“FOTOĞRAF SANATI”ndan “DİJİTAL FOTOĞRAF SANATI”na,
dijital fotoğrafçılık
Geldik yazımızın özüne, efendim dijital fotoğraf makinesi ile JPEG kalitesinde yapılan çekimler ancak Filmli bir fotoğraf makinesinin baskı kalitesine %10 luk bir yakınlık kurabilir, ve bu yakınlık JPEG formatının “loosly” yani kayıplı, her seferinde açılıp yani Tezahür edip ve kapatılıp yani yok olduğunda dosya üzerinde olumsuz yönde değişiklikler meydana gelir. Bu JPEG formatının doğasında olan ve önüne geçilemez bir sonuçtur. Çektiğiniz fotoğraf bir müddet sonra yedeği alınmamış ise zamanla kalite kaybına uğrayacaktır.
Peki buna bir çözüm var mıdır ? Tabi ki Dijital Makine üreticileri bunu düşünmüş, Film’li bir makinenin kalitesini yakalamak artık o kadar da zor değil. Bu çözümün adı “RAW” yani Ham dijital format. JPEG ve diğer formatlarla kıyasladığımızda JPEG sensörden gelen algılamanın makine işlemcisinden geçtikten sonra hafıza kartına kayıt edilmiş dijital görüntü formatıyken, RAW format, sensör den gelen algılamanın işlemcinin varsayılan veya önceden belirlenmiş “beyaz” denge ve renk algoritmasından etkilenmeden, dijital imajın doğrudan hafıza kartına kayıt edilmesi hadisesidir.
RAW formatı Bilgisayar’a aktarıldıktan sonra işlenen ve tabiri caiz ise, çekim anına sizi geri götüren, olası meydana gelmiş sorunların telafisinin yapılabilindiği bir platformdur. RAW’ı bir diğer tanımlama ile “DİJİTAL NEGATİF” olarak adlandırabiliriz.Eski fotoğraf negatiflerinden farklı olarak, çekim anındaki pozlama değerlerine müdahale edebilme şansını doğurmasıdır. İşlemek için en ideal program Photoshop içerisine gömülen Camera Raw yada benim tercihim olan Adobe firmasının Fotoğrafçılara özel Photoshop sürüm olan “LIGHTROOM” dur.
Peki RAW mı ? Yoksa NEF mi ?
Bir diğer ve en önemli sorun, Dijital Fotoğraf Makine üretcilerinin kendine özgü olan “Ham” formatları, Canon RAW formatını kullanırken, Nikon ise “NEF” adındaki formatı kullanıyor. Bu da bizlerin kafa karışlığına sebep verecek en önemli noktalardandır. Her ikisinin de zayıf ve güçlü noktaları var, en temel sorunları saklama süreci içerisinde gösterdikleri JPEG vari bir sorun ve fotoğraflarımızı zaman içinde farklı platformlara taşıma esnasında yaşayacağımız sıkıntılar. Örneğin İşletim sistemlerinin çeşitliliği ve buna bağlı olarak çalıştırıcı programların uyumluluk sorunları olacaktır.
Dijital Negatif Standartı olarak DNG
dng
Tabi ki, Dijital Fotoğrafçılık alanındaki “Ham” verinin işlenmesindeki bu karmaşayı Adobe Firması 2004 yılında açıkladığı DNG (Digital Negative) formatı ile bir çözüm sundu. Fotoğraf çevreleri tarafından çokça duyulmamış olsa da, alanın profesyonelleri tarafından kısa sürede kabul gördü. Büyük hacimli fotoğraf verileri hiçbir şekilde amatör bir fotoğrafçının tercih edeceği bir çözüm değildir, JPEG formatının kayıplı görüntüsünün yeterliliği, baskı sürecine gereksinimi duymayanların var olması gibi nedenler ile JPEG dijital fotoğrafçıların tercih sebebi olmaya devam edecektir. JPEG formatını Fast Food olarak tabir edersek, DNG ise bunun tam karşıtı, ağır bir süreç gerektiren, gerçekten büyük emekler ile elde edilmiş görüntülerin işlenip saklandığı bir platformu temsil ediyor.
Peki DNG ye imajlarımızı nasıl dönüştüreceğiz ? Mevcut Dijital Fotoraf makineleri üzerinde bir DNG seçeneği şimdilik yok, ancak Photoshop ortamına aktarılan Raw ve Nef gibi dosyalarımızı Photoshop platformunda DNG formatına döndürüp, yedeklememizi yapabilir istediğimiz zaman yedeklerimizinden çağırıp fotoğrafımızı işleyebiliriz. Önümüzde ki sayılarımızda bu süreçlerin nasıl yapıldığını göreceğiz.